YAKAN KIŞ 3
Oğlan kızın başka birine açıldığını öğrendikten sonra iyice pesimist olmuştu. Bu karamsarlığa bürünmüşlük onu iyice üzgün ve gergin yapmıştı. Gerginliği kendisine veya bir başkasında zarar verebilir korkusuna kapılacak kadar tecrübeli ve aklı başında olsa da kendini eve kapatamayacak kadar çok yanıyordu canı. Bir türlü anlam veremiyordu.
'Aşk nedir?'
Daha yeni tanıdığı bir insana nasıl böyle kaptırıyordu kendini?
'Aşk nedir?'
Bir gülüş, yakın davranış. Bunlar mıydı onu cezbeden?
'Aşk nedir?'
Sana her ilgi gösterene, iyi anlaştığın birine, ben bunu hak ediyorum deyip meyil etmek midir?
'Nedir bu lanet olası aşk? Neden yaşatır şunca acıyı?'
Oğlan kendi kendisine dövünürken ne kadar büyük konuştuğunu hatırladı.
'Bir daha aşk acısı çekmem, ne saçma bir şeymiş o' diyordu. Ta ki henüz yeni tanıdığı bir kıza kendini kaptırana kadar. Acaba ne bulmuştu onda, nasıl kapılmıştı rüzgârına da savrulmuştu birdenbire. Saygıyı hak eden çekiciliği mi, yoksa güneşi bile kıskandıracak gülüşü mü? Belki de yıldız gibi parlayan gözleridir. Yok yok bunlar sadece fizikseldi. Bunlar sadece onu beğenmesini sağlardı. Oğlanı başka bir şey etkilemiş olmalıydı. Ağırbaşlılığı olabilir miydi acaba? Ama oğlan çok sıcakkanlı ve hareketliyken ağır başlı bir kızı istemez ki? Ne olabilirdi? Oğlan gerçekten merak içindeydi. Normalde arkasını dönüp gideceği bir karakterdeki kıza nasıl kaptırırdı kendini? Bu suallerle beynini çatlatırken cevap beliriverdi birden bire. Anladı ki saygı ve hoş görü gördüğü kız ile sohbet muhabbet edebiliyor olmasına kapılmıştı. Sıkılmadan saatlerce konuşulabilen, ortak zevklerin ve fikirlerin havada uçuştuğu bir dünyada bulmuştu kendisini. Kız gökten zembille inmişçesine girmişti hayatına. Oğlan o kadar memnundu ki bu durumdan, kızı daima hayatının merkezinde tutmak istiyordu. Sanırım aşk buydu onun için. Artık tüm enerjisini ona harcamak istiyor, gezmelere, keşiflere kızı da dâhil etmek istiyordu. Oğlan arkasını dönüp gitmek yerine ona koşmak istiyordu. Fakat bir gerçek vardı. Diğer adam. Oğlan adını sanını bilmediği bir adamdan tiksinir olmuştu artık. Kız o adamı seviyordu ve seven bir gönül kolay unutamaz tecrübesine sahip olan oğlan, kıza açılma işini ertelemeye karar verdi. Belki biraz daha zaman vardı. Kızı kaybetme ihtimalini düşündükçe kararından iyice emin oldu.
Acı çeken oğlan tüm gününü eski dostlarını ziyaret ederek geçirdi. Sohbetler etmeye çalışıyor ama yüzünden düşen bin parçaydı. Artık rol yaptığını anlamıştı oğlan. Mutlu değildi. Ama çabalamalıydı, kendisini toparlamalıydı. Gün boyu yanında taşıdığı spor çantasını kendisine eziyet etmişti ama yine de spora gidecek enerjiyi bulamadı kendisinde. Çabalıyor olsa da yerinde sayıyordu. Oysa öyle mantıksızdı ki bu olanlar onun gözünde.
'Ne bu perhiz ne bu lahana turşusu?' Diyordu kendi kendisine.
Oğlan motosikletine atlayıp eve gitmeyi tercih etti. Acı çekiyordu ve bunun bir çaresi bir merhemi yoktu. Motosikletinin tek frenini çalışmadığını fark etti.
'Eve gidince tamir ederim.'
Lakin eve gidebilmesi bile mucize oldu, çünkü tam gaz yol gidiyordu. Kendine kızıp yavaşladı. Çok geçmemişti yine aşırı hız yaptığını fark etti. Ve ölümü düşündü. Bu dünyada kalmanın bir anlamı var mıydı onun için? Saçmalıyordu oysaki.
'Yeni tanıdığın bir kıza âşık olmazsın, akıl işi değil bu, maksat muhabbet ise zaten yapıyorsun. Sakin ol kendine gel, bekli ona değer veriyor olmayı aşk diye tanımlıyorsun.' Dedi oğlan içinden.
Mantıklı olmayı beceren oğlan sağ salim eve geldiğine şükretti. Henüz şükrünü tamamlamıştı ki evinin bahçesine soktuğu motoru ağaca takıldı ve birden bire devrildi. Ayağı bükülmüş bir şekilde 175 kiloluk motorun altında kalan oğlan artık çok sakindi. Bu durumdan kurtulmaya çalıştı, başaramadı. Yeni fullediği depodan benzin sızdırıyordu bir yandan. Bir ayağı motorun altında ters dönmüş, bedeni sıcak motorun üstünde kalmıştı. Dokunduğu her yer cehennem gibi sıcaktı. Çok sevdiği gerilim filmlerinin içinde gibi hissetmeye başladı sakinliğini koruyarak. Bir kaç dakika önce ölmeyi aklından geçiren oğlan artık ölümün eşiğindeydi. Aşk acısı ile yanıyorum derken fiziksel yanıklara maruz kalmış, benzinin tutuşması ile alevlerce yutulmasına ramak kalmıştı.
Sakinleşmiş olan oğlan sükûnetini bozmadı. Bacağını kırdığını düşünüyordu. Bir kaşık suda boğulmuştu sanki. Hiç olmayacak bir kaza ona ders verir nitelikteydi, sen ölmeyi bayılmak mı sandın dercesine. Oğlan sakin ve yavaş hareketlerle canının yanmasına aldırış etmeden motoru kaldırmaya çalıştı, ayağı içeri katlandığı için bu çabası nafileydi. Bu sırada onu yerde gören köpeği üzerine atlayıp yalamaya başlamıştı onu.
'Git kızım yanacaksın.' Dese de nafileydi. Köpek oyun peşindeydi. Sakince köpek ile ilgilenmeye, sevmeye başladı oğlan. Ölümü kabullenmişti artık. Son son köpeğine şefkat gösterdi. Köpek su içmek için uzaklaştığı vakit oğlan iki büklüm halde geçmişini düşündü. Film şerdi gözünün önünden geçerken olasılıkları hesaplıyordu. Bugün mutlu olmayışı, ölümün ona umutsuzluk sonucu gelen karanlıktan başka bir şey olmadığını, gelecekte kim bilir ne güzel sürprizlerden mahrum kalabileceğine sebep olacağını idrak etti. Sakin tavırlarla, mantıklı düşünerek, yanmamaya çalışarak motordan kurtulmayı becerdi.
'Kuru çayda boğulduk resmen.' Dedi kendi kendine. Topallayarak eve giren oğlan yanmaktan kurtulmuş olsa da yalnızlığıyla baş başa kalmıştı yeniden. Azrail'in biraz önce yanında olmasından memnundu sanki. Yalnızlık böyle bir şey miydi?
Ne acayip saçmalıyordu böyle.
Bir kaç dakika sonra bir mucize gerçekleşti. Bir ilk yaşandı ve kız ilk mesajı attı. Az önce ölümden dönmüş ve akabinde kız ile muhabbet etmeye başlamıştı. Başından geçenleri hiç bir zaman anlatmadı oğlan, anın tadını çıkartmaya odaklanmıştı. Sohbetleri iyice gelişmişti artık, oğlan ister istemez kıza sinyaller veriyor olsa da, kız ya anlamıyor ya da anlamamazlıkdan geliyordu. Belki de işine geliyor veya gelmiyor ama çaktırmıyordu, oğlan bunu asla bilemeyecekti.
Kız ile oğlanın sohbetleri artık iyiden iyiye gelişmiş ve derinleşmişti. Kız, oğlan sayesinde hiç sıkılmadan vakit geçirdiğini söylerken oğlan ise;
'Duygularını bastır bu güzel anları baki kıl.' Diyordu kendi kendine. Sanki birkaç saat önce feci bir ölümü kabullenmiş olan o değilmiş gibi.