YAKAN KIŞ 10

Oğlan vaz geçtiği zaman vazgeçildiğini anladığı zamana varmıştı. Son duraktaki son yolcuydu.

Düşüncelerinden bir türlü arınamıyordu. Aldı telefonunu ve başladı yazmaya.

Yirmi dakikada dört bira devir, sıkışmak dışında bir şey hissettirmesin. Aşk değil ki bu arpa suyu nasıl sarhoş olasın. Masraftan başka bir şey değildi o dört bira hiçbir işe yaramadığı için ne keyif aldın ne tuvaletten çıkabildin sürekli işemeye gittin ne kazandırmıştı ki sana? Alkol kullanana mesafe koyan, hor gören sen her gün canın bira çekiyor artık. Bunu sana yaptıran kim? Yaladığını mı yuttun? Tükürdüğünü mü yaladın? Ne oldu da alkol kullanmaya başladın? Beş vakit namazı bırakıp, yükün ağır geldi diye niye pes ettin? Taşıyamayacağın yükü verir miydi sırtına sanki yaradan?

Neler oldu da, neler buldun da bu hale geldi? Her gün bira içmek istiyorsun, sarhoş olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyorsun, komedi filmlerini izlemek isteyip, bir film bile beğenemeyen sen, neden sadece önceden bildiğin dizileri izleyip onlara gülüyorsun? Neden hep eskilerden medet umuyorsun? ‘Yeni her zaman iyidir’ diyen Barney STİNSON’ı neden dinlemiyorsun? Gerçi dokuz sezonluk diziyi de üç kere sil baştan izleyen sen değil miydin? Aşk acısı çekmem diyen sen, yine yuttun mu yaladığını, ya da tükürdüğünü yaladın mı? Neden bu iğrenç muhabbetler? Neden sen olmayan sen ile bu muhabbetin? Neden bendeki seni bu şekilde keşfediyor olman? Neden bu saçma sapan edebiyat? Acaba kafam iyi mi? Acaba saçmalıyor muyum? Keşke öyle olsa, dört bira içen adam en fazla başını döndürdü ne dili peltekleşti ne yürüyüşü değişti ne de düşünceleri, hiçbir şey değişmemişti tanesi 44 TL'den aldığı 4 bira kim bilir kaç ekmek ederdi? Gerçi ekmek de yemiyorsun, dayının ekmek muhabbeti neden şimdi? Yazık değil miydi sana, ne gereği vardı? Sanki şiir yazıyorsun, nedir şunca kafiye? Bir adım ileriye gidemiyorsun, oysaki kendi kendine konuşan, boş iş boş şeyler bir şeyler bir şeyler diyen, beğenilmeyen o adamdan öteye gidememiştin. Oysaki sen değil miydin en sevdiğin repliklerden birisi olan ‘Hayat asla sahnelenemeyecek bir oyunun sonsuz tekrarından ibarettir’ diyen. Ne oldu sana? Ne oldu da böyle? Tuhaf hallere büründün. Söylemek istediklerin var ama söyleyemiyorsun, çünkü fırsat bulamıyorsun. Aslında fırsatın yaz mesajı geç. Ama sen her şeyi yüz yüze yapmak istiyorsun. Lanet olsun romantiksin işte. İlla mimiklerini görmek istiyorsun, lakin fırsatı onlar sana vermiyor. O zaman ne vaktidir? Pes etme vaktidir. Vazgeçme vaktidir. Yeni bir yol çizme vaktidir. Çiz kendi dünyanın haritalarını yeni rotalarına, biliriz ki sen seversin keşfetmeyi. Hiç kimse vazgeçilmez değil kimleri unutmadı ki seni, hepsi oldu nankörün önde gideni. Sen de bil artık vazgeçmeyi. Bugün dostum dediğin bir insan kendi neticesinin keyfine, defalarca söylediğin halde, canım sıkkın dediğin oldu ya, konuşmaya ihtiyacım var dediğin halde, eğer kıçını kaldırıp yanıma gelmezsen kafanı kırarım dediğin halde, geldi mi yanına? Şimdi sor kendine her zaman kullandığın o replik ile. ‘Bana benden başka bir dost varsa bilmem lazım’ Veya ‘Arkadaşlıklar neden en az bir çıkar dayalı?’ Senin dostun yok oğlum bir iki sevenin var ki çok iyi bilirsin günü geldiğin zaman onlar da terk etti seni. Herkese yardıma koşan sen değilmişsin gibi. Her işi kendi halleden sen değilmişsin gibi. Senede bir kere yardım isteyen sen değilmişsin gibi. Demek ki dostu tanımak için yardım istemek gerekmiş oğlum. Sen hepsine birer şans verdin. Onlar ihanet etmekle, nefret ettirdi yardım istemeyi. Sana yaptıkları hareketleri hiç unutma. Bir tek sen varsın bir de seni yaradan. Gördüğüne, duyduğuna inanan sen, bırak artık saflığı. Her gördüğüne inanma, inandığının görmediğin olduğunu hatırla. Kalbimiz ile sevdik, mantığımızı dinleyip uzak olmayı tercih ettik. Ne kadar az insan o kadar güzel hayat dersek, hata edeceğimizi yine bildik. İnsanlar bizi sevsin diye, biz insanlara yardımcı olmayı tercih ettik. Onlarda bizi nankörlük ile terbiye etti. Biz âşık olmak istedik verebileceğimiz tek şey sevgi idi. Onların istediği şeyde ‘sevgi’ idi, güya. Hiçbirine yetmiyor sevgi. Birçok mal ve mülk istedi ‘sev beni yeter’ diyenler. Gitsin onlar evi ile araba ile izdivaç etsin. Birisi şu suale cevap versin ‘kim beni ben olduğum için istedi?’ Bu soruyu da kendime sorayım. ‘Neden kimse beni istemez? Ben kötü bir insan mıyım? Nerede yanlış yapıyorum? Şımartmak mı sorunum? Üzerine titremek mi hatam? Saygı duymak mı yanlışım?’ Sorarım şimdi ben de size. ‘İlla it köpek mi çekmek lazım değer görmek için? Neden benim empati yeteneğim hafife alınıyor? Neden benim aşkla bakan gözlerim kimseye güneş olup parlamıyor? Neden beni ben gibi kimse anlamıyor?’ Derdim ya hani ‘bazı anlar bazıları seni senden daha iyi anlar ama çoğu zaman seni sen gibi anlamayanlar var.’ Şimdi sorarım size kaç uykuluk daha gecem var? Kaç aydınlık daha günüm var? Mutlu olamayacak isem ne kadar da yaşama arzum var? Bunun cevabı belli değil? Bunun cevabı mantığımda da değil. Sen ‘bay mantık adamı’ bunun cevabı hayal gücünde. Peki ya hayal gücüm nerede?

Geceye yalnızlığını örten oğlan soğuğu iliklerine kadar hissetti. Kalbinde yanana ateş -iyice sönmeye yüz tutmuştu artık. Ateşin sorumlusu olan kız hiç harlamıyor kendi yandı kendi sönsün diyordu oğlana göre. Oğlan kışın soğuklarına, beyazın manzarasına bıraktı kendini. Görünüşte ter temiz olan kar gibi ter temiz aşka teslim olan oğlan, ermişi kar gibi sırılsıklamdı artık. Kartopu oynayan çocukları hayal etti. Nasılda mutlular nasıl da eğlenceli. Sonrasında ise sobaya uzatılan buruş buruş ayaklar, kıp kırmızı olmuş acı içindeki eller. O şen şakrak birkaç saatin bedeli önemesi zor bir şey değildi.

Aşk da böyle değil miydi? Güzel geçen vakitler, sonrası çekilen hayaller.

Bir tane hayatın var. Onu koru ve iyi değerlendir. Sen ağaç değilsin bulunduğun yer seni memnun etmiyorsa uzaklaş oradan. Oğlan artık bu sevdalığı bırakmalıydı. Mecnun olmayana leyla görünmezmiş. Oğlan mecnun oldu da gördüğü kimdi? Yoldaki taşları tecrübe eden mecnun üstlerinden atlayıp duruyor olsa da gün geldi zıplayamayacağı kadar büyük bir taşa takıldı. Bunu da aşardı elbet, sadece zamana ihtiyacı var.

Yatakta hayal kurmak yok. Yat zıbar artık.

Oğlan kendine verdiği sözü çiğniyordu ister istemez. Kapattı hayallerini. Ahenkle titreşen saatin tik takları ile bir kez daha düşündü.

‘İşte an geldi, işte o an vazgeçer akrep durur yelkovan.’